Mutsuzluk Hakkı
Sayın Yargıç, kutlu beldemizde “mutsuzluk hakkı” var mıdır?
Nasıl, anlamadım “her demokratik ülkede, tebaanın mutsuzluk hakkı vardır ve bu hak yasalarca korunur” mu dediniz az önce, Sayın Yargıç?
Şimdi “demokratik ülke” falan diyorsunuz da o konular bizim anlayamayacağımız kadar karışık konular Sayın Yargıç, hangi ülke demokratik hangisi anti-demokratik biz ölümlüler bilemeyiz ki. Her haşmetli memleket, demokratik bir ülke olduğunu söylüyor. Kim benim yoğurdum ekşi der ki?
Biz mi, biz tabii ki son derece ve de herkesten daha çok, en çok, the best demokrasi festivalleri ülkesiyiz. Herkes bizi kıskanıyor Sayın Yargıç (!)
Iıım, şeyy… Elbette, elbette Sayın Yargıç, o halde bizim de mutsuzluk hakkımız vardır ve kutsal yasalarımızca korunmaktadır. Fakat Sayın Yargıç, ııım yüce divanı da kişisel meselelerimle pek meşgul etmek istemem ama ben mutsuz olduğum için, çevremdeki insanlar tarafından türlü baskı ve işkencelere maruz kalıyorum ve kimselere mutsuzluk hakkımın olduğunu söylemeye cüret edemiyorum…
Tabi Sayın Yargıç, hemen özet geçeyim meseleyi:
Son zamanlarda (galiba son bir-iki yıldır) mutsuzum, yani baya baya mutsuzum. Bunun çeşitli nedenleri var elbette ama bu durum uzadıkça, o nedenlere bağlı olmaksızın da mutsuz hissediyorum. Böyle hayat enerjisi çekilmiş, neşesini kaybetmiş, sebepsiz gülmeleri unutmuş, yaptığı hiç bir şeyden zevk almayan, tatsız-tuzsuz bir şeye benziyorum şu günlerde. Evlat olsam sevilmem yani.
Şimdi böyle anlatınca da çok kötü bir tablo çıktı ortaya Sayın Yargıç.
Yani her şeye rağmen bazı günleri yine de iyi kotardığımı düşünüyorum ama işte, genel durum pek parlak değil herhalde, galiba, sanırım…
Aslında ben alıştım duruma Sayın Yargıç, fakat çevremdeki insanlar mutsuzluğu hiç sevmediği için -zaten mutsuzluğu kim sevsin ki- bir an önce, hemen şimdi mutlu olmam için çok baskı yapıyorlar. Öyle bir baskı ki artık her söyledikleri, mutluluğa zorlayan her davranışları işkence gibi geliyor bana.
Bazen sırf bu baskıdan kurtulmak için takıyorum bir gülümseme yüzüme, eve gelene kadar öylece yüzümde asılı kalıyor. Böylece herkes mutlu sanıyor. “Ha şöyle ya!” diyorlar “ha şöyle gül biraz!”
Kendini rol yapmaya zorlayan benim durumum mu daha içler acısı, bir gülüşün sahtesini gerçeğinden ayırt edemeyen onlarınki mi bilmiyorum. Ama olsun… En azından güldüğümde kimse küflenmiş tavsiyelerini boca etmeye yeltenmiyor.
Ne demek istiyorsunuz Sayın Yargıç, ben bir sahtekar mıyım?
Bunu mu anıştırmaya çalışıyorsunuz?
Evet belki de öyle. Ben sahtekar biriyim! En az herkes kadar…
En az sizin kadar…
Ha yok, size demedim Sayın Yargıç.
Diyorum ki herkesin sorulmadığı halde bir fikri, istenilmediği halde bolca tavsiyesi var.
Biri yaşamayı beceremediğim için mutsuz olduğumu söylüyor ve bol bol “nasıl daha mutlu olunur” tavsiyesi veriyor.
Biri her şeyi çok kafaya taktığım için mutsuz olduğumu iddia ediyor ve “kafaya takmama” sanatına yönlendiriyor.
Biri çok çalışmam, mutsuzluğu hatırlamayacak kadar çok meşgul olmam gerektiğini söylüyor.
Biri işimi değiştirmem gerektiğini söylerken, bir diğeri eşimi değiştirmemi salık veriyor.
Ha yok Sayın Yargıç, evli değilim ben ve anti-marriage bir bireyim.
Valla ne olduğunu ben de bilmiyorum, şimdi uydurdum Sayın Yargıç…
Yok yok, daha bitmedi en şenlikli olanları sona sakladım Sayın Yargıç.
Geçen gün biri “çocuk doğur ya da başka bir şehre taşın” dedi. Bunu hiç anlamadım. Çocuk doğurmakla, bir yere taşınmak birbirine denk şeyler mi Sayın Yargıç?
Daha neler…
İnanmazsınız ama “mutlu değilsen bile mutluymuş gibi davran” diyen bile var Sayın Yargıç!
“Mış” gibi davran! Kendini de kandır, bizi de…
*****
Her fırsatta mutlu ve neşeli olmak konusundaki “yeteneklerini” sergileyenler de işin başka bir boyutu. İzledikçe kendimi sirkte hissediyorum. Şey demeye getiriyor onlar da işte “bak ben nasıl beceriyorum mutlu olmayı.”
Tamam anladık en güzel siz becerdiniz, mutlu olmayı yani.
En mutlu sizsiniz, hayatı dolu dolu yaşıyorsunuz anladık.
Sizin alınız al, morunuz mor inandık.*
Huzurlarınızda saygısızlık etmek istemem ama “mutluluk faşistliği” değil mi bu Sayın Yargıç?
Hayır bir de ne oluyor biliyor musunuz Sayın Yargıç? Hangisi gerçek, hangisi değil bilemiyorsunuz çoğu zaman… Bazen, bazen izlediklerinizin bir tiyatro olduğunu unutuyorsunuz ve inanıyorsunuz sergilenen mutluluk şölenlerine…
Herkes çok mutlu, herkes çok neşeli, herkes çok başarılı, herkesin hayatı çiçek bahçesi ama sizin payınıza düşen kuru bir ot gölgesi.
Bu düpedüz manipülasyon şov değil mi Sayın Yargıç?
Nasıl? “Mutsuzluktan korkuyorlar” mı dediniz Sayın Yargıç?
Mutsuzluktan kim korkmaz ki Sayın Yargıç.
Misal benim, mutsuzluktan ödüm kopuyor, kalbim tekliyor.
Mutsuzluk yoruyor, tüketiyor, eksiltiyor çünkü…
Yaralıyor eski neşeli günleri özlemek, ağız dolusu kahkahaları hatırlayıp durmak.
Mutsuzlukla baş etmek kolay mı Sayın Yargıç?
Ve işin aslı savaştıkça büyüyor mutsuzluk…
Belki de bu yüzden hayatta sorunlar da var deyip kabullenmek lazım geliyor mutsuzluğu.
Mutsuzluktan ölelim demiyorum ama mutsuzluktan kaçamayacağımızı, kurtulduğumuzu sandığımız anda, ilk dönemeçte yine bizi yakalayacağını hatırlamak gerekiyor.
Hayat, bir yol ve yolculuk boyunca bu yol hep değişiyor öyle değil mi Sayın Yargıç?
Yolların hep değiştiğini hatırlamak gerekiyor belki de sık sık.
Bazen dümdüz akıp gittiğini ve hiç yormadığını,
Bazen çok tümsekli, engebeli olduğunu ve çok yorduğunu, tükettiğini,
Bazen çok virajlı olduğunu ve korkuttuğunu,
Bazen rengarenk çiçek bahçeleriyle dolu olduğunu ve masalsı bir güzellikte akıp geçtiğini,
Bazen dikenlerle dolu olduğunu ve derin yaralar bıraktığını,
Bazen kafa karıştırıcı yol ayrımlarının çıktığını,
Bazen en bilindik, en tanıdık yolda bile kaybolunabileceğini,
Bazen de yolların tükendiğini, yolun bittiğini hatırlamak gerekiyor Sayın Yargıç!
Yol bir gün bitiyor Sayın Yargıç, belki de en çok bunu hatırlamak gerekiyor.
Huzurlarınızda ukalalık etmek istemem ama Sayın Yargıç, bir film* repliği aklıma düştü tam şu anda. En az benim kadar mutsuz olduğunu düşündüğüm bir adam diyordu ki:
“İlla her buhranlı dönemimizden bir verim mi almamız gerekecek. Bir kerede karakter acılar içinde süründüğü, hiç bir şeyin onu teselli edemediği yıllar yaşasın. Sürekli umut yeşertmeye çabalama, insanları yaşadıklarından olumlu sonuçlar çıkarmaya teşvik etme… Her derdimizin üstesinden pozitif düşünme yöntemleriyle mi geleceğiz? Hayatta sorun diye bir şey var. He şeyin çözümü olmak zorunda değil”
Mutluluk faşistlerine diyor Sayın Yargıç.
İnsanın kusurlu yanlarını yok sayanlara,
Çaresizliği, çözümsüzlüğü görmezden gelenlere,
Elinde boy aynasıyla birlikte yürüyenlere,
Toksik, sentetik pozitiflik dergahının kapısında yatanlara diyor!
*****
Burası da ağlama duvarına döndü ha Sayın Yargıç!
Sözün sonu Sayın Yargıç, herkesin hiç bir boka yaramayan reçeteleri hazır ceplerinde.
Herkes yaşam koçu, herkes bilim insanı, herkes her şeyin en doğrusunu biliyor, herkes her şeyin profesörü…
Herkes kendine yabancı başkasına çok tanıdık Sayın Yargıç!
Ben de n’apayım Sayın Yargıç, bunca “herkes” arasında kaybolmaktan korktuğum için mağarama çekildim. Selamı-sabahı kestim herkesten.
Yok kızgın da değilim, küskün de değilim kimselere. Değilim de…
Galiba mutsuzluğunu paylaşamadığın kimseyle bir süre sonra mutluluğunu da paylaşmak istemiyorsun. O zaman daha çok mağarana çekiliyor, yabanileşiyorsun.
Bu defa da yalnız kaldığım için mutsuz olduğumu ve de insanlardan kaçtığım için yabanileştiğimi söylüyorlar ama bende artık dinleyecek kulak kalmadı.
Benim kulaklarım,
Benim kafam,
Benim kafamın içi Sayın Yargıç, yıldızlı karanlıklar kadar güzel, korkunç, kudretli…*
*Turgut Uyar, Denge şiirinden alıntı.
*Ama filmi, Öner Erkan repliği.
*Nazım Hikmet-Delikanlım şiirinden alıntı.
Bu yazı, 24.05.2024 tarihinde Fikir Gazetesi’nde yayımlanmıştır.