Bİ SÖĞÜT AĞLADI AĞLAYACAK
Birazdan yağmur yağacak…
Ağaçların dallarından, yapraklarından süzülecek damlalar ardı ardına. Gökte ağız dolusu bir küfür, rüzgar telaşlı, birazdan yağmur yağacak…Toprak sabırsız, yağmurla kavuşmaya.
Sıra sıra dizilmiş ağaçların mevsim yorgunu dalları ahenk içinde aynı yöne savruluyor, az sonra dallarından ayrılacak küskün, sararmış yapraklar bırakıveriyorlar kendilerini kainatın boşluğuna tek tek ve de hep birlikte …
Bi söğüt ağladı ağlayacak, öyle hüzünlü ki…
Saçakları rüzgarın telaşında.
Koca gözdesiyle, salkım saçak dallarıyla, dallarından ayrılmayan yapraklarıyla sonbaharın tüm hüznünü taşımaya muktedir… Hem o hüzne hasret hem de o hüzünden yorgun.
Bir kadının etekleri savruluyor kendinden habersiz…
Bir kadının saçları rüzgarın telaşında…
Bir kadın üşüyor, parmak uçlarından göz yaşlarına…
Çıplak ayaklarına son baharın hüznü dolanıyor, değdikçe parmak uçları toprağın kokusuna…
Bir kadının göğüs kafesinden fırlayacakmış gibi kalbi,
Kesik kesik nefesiyle saklanıyor söğüdün saçaklarına…
Öyle sokuluyor, öyle sokuluyor ki söğüdün gövdesine,
Kainatta ölümden kaçacak, sığınacak başka bir yer kalmamış gibi…
Titrek elleri dolanıyor kendinden daha sıcak gövdenin yamru-yumru damarlarında,
Dudaklarından yarım yamalak bir dua dökülüyor, sahibine ulaşmayacağı korkusuyla…
Omuzundan kayıyor yumuşacık bir sıcaklık, üşüyor.
Bir kadın üşüyor, parmak uçlarından göz yaşlarına…
Bir su birikintisine değiyor kadının rüzgarda sallanan silüeti, solgun yapraklara karışan silüeti eşsiz bir tabloya dönüşüyor. Tabloya erkenci yağmur damlaları düşüyor, belki gökyüzünden belki de gözlerinden. Damlalar suya karışıyor, hareler bıraka bıraka…
Üşüyor kadın ve de silüeti…
Söğüdün yere uzanan elleri üşüyen silüeti ısıtmaya yetmiyor.
Yağmur yağıyor…
Bi söğüt ağlıyor, bi kadın…
Bi yağmur yağıyor, bi göz yaşı…
Kadın bırakıyor omuzlarını, saçlarını ve de ruhunu sırılsıklam bir teslimiyetle…
Islanıyor damarlarından parmak uçlarına upuzun.
Çıplak ayaklarının dibindeki su birikintisi dolup taşıyor; öfke, korku ve de birkaç küskün yaprakla…
Kadının gözleri, suda hareler çizen yaprakların arasından bi görünüp bi kaybolan yüzüne değiyor. Henüz on-beşindeki, dünyanın kötülükleri masumiyetini alıp götürmemiş olan yüzüne… Kainatı gözlerine sığdıran ışıltısına, o masumiyetin yerini dolduracak öfkeden habersiz gözlerine değiyor gözleri… Her şeyden utanan al yanaklarına, her sözden kaçınan dudaklarına…
Büyümeye dair adını henüz bilmediği ama derinden hissettiği korkuları, arkasından sürüklenerek büyüyor kadın koşar adım, yaşama mı ölüme mi koştuğunu bilmeden.
Uzanıp sarılmak istiyor sudaki çocukluğuna, sevgi ve şefkate boğmak istiyor onu. Ellerinden tutmak istiyor sıkıca, kadınlığın cehenneme giden dikenli yollarından geçerken…
Su birikintisine düşen yapraklar dağıtıyor çocuğun yüzünü, yerine ölümden kaçmaktan yorulmuş otuzunda bir silüet bırakarak… Kadın bakmak istemiyor, gözleri değsin istemiyor gözlerindeki korkuya!
Daha çok sokuluyor söğüdün gövdesine, yarılsa koca gövdesi ortadan ikiye, alsa onu sıcacık karnına, saklasa diye umarak…
Kainatta ölümden kaçacak, sığınacak başka bir yer kalmamış gibi…
Bir el silah sesi duyuluyor!!!
Kadın, ölümün telaşına yenik düşen bedenini bırakıyor toprağa. Hep kaçmaktan ama hiç gidememekten yorgun bedenini, ritmi bozulmuş kalbini bırakıyor toprağa.
Buz kesmiş bedeninden akan kanın sıcaklığını hissedemeden düşüyor bedeni su birikintisine, herhangi bir şey gibi düşüyor… Çocukluğunu, gençliğini ve kadınlığını etrafa saçarak!
Bir kurşun yetiyor büyümemiş bedenini hayattan koparmaya,
Bir kurşun yetiyor “aile namusu”nu temizlemeye,
Bir kurşun yetiyor “el alemi” susturmaya,
Bir kurşun yetiyor “kader” denilecek bir ölüm daha toprağa bırakmaya…
Yağmur yağıyor…
Bi söğüt ağlıyor, bi kadın…
Bi yağmur yağıyor, bi kan ağlıyor…
*****
Bu yazı 21.10.2022 tarihinde Bianet.org’da yayımlanmıştır??